Memed Erdener

Hayal – 2010

İnsan bu kelimeyi duyduğunda aklında bir perspektif beliriyor. Bir yol gidilmesi gereken. Ve gitmek için de bir araç tabi ki. Ve o aracı ne güzel sürecek bir de kaptan. Gemi diyelim o zaman bu araca... Ve her geminin kaptanı vardır dümeninin başında. Bizimkinde de var tabi ki. Bir kaptan. Pek de bize benzeyen.

Rota, merkezden kapalı bir zarf içinde geliyor kaptan köşküne. Kaptan, gemi limandan ayrılır ayrılmaz yırtar açar zarfı. Gidilecek yön tüm kerterizleriyle birlikte ve hiç bir hataya mahal vermeyecek bir şekilde yazılıdır o kağıtta. Tekrar etmek istiyorum bu bölümü, tüm yolculuk, her ayrıntısıyla önceden öngörülmüş bir şekilde o kağıtta yazılıdır.

“Rotaya uyanı sikeyim” der kaptan. Merkezin kapalı zarf içinde gönderdiği mektubu kaptan köşkünün aralık camından dışarı bırakır usulca... Rüzgar alır götürür mektubu... Mektup bir kaç saniye içinde gözden yiter, kaybolur. Herhalde bir korku kaplar insanın içini. Herhalde diyorum çünkü yaşamadım hiç böyle bir şey. Böyle bir durumda, herhalde kaptan da korkmuştur bir an için bile olsa... Belki insanoğlunun ta atalarından ona miras kalmış ilk histir korkmak.

Neyse ki güzel bir öykünün içinde olduğumuzdan kısa bir süre sonra aynı rüzgar aynı aralık camdan içeri bir sürü hayal doldurur. “Hayal” kelimesini duyar duymaz aklında bir ufuk beliriyor insanın. Daha ne ister ki bir kaptan, altında gemisi, aklında hayalleri, arkasında rüzgar... Artık biliyordur merkezin kapalı zarflarıyla bir daha işinin olmayacağını. Bundan böyle doğru yolda olmak veyahut hata yapmak yanlış güzergahlara sapmak tamamen kendi elindedir. Ya da şöyle mi desek acaba? Kaptan bundan böyle, bu yolculuğu doğru ya da yanlış diye tanımlamayacaktır. “Yolculuk” önündeki tüm sıfatlarından kurtulmuş ve özgür bir şekilde, gemisinin güvertesinde havada asılı bir halde, tam da önünde yani, duruyordur artık. Pek az insana nasip olan bir mutluluğa sahip olduğunun farkında mı acaba kaptanımız? Umarız öyledir. Gemisi de çok güzel.

Çoğu geminin kaptan köşkünde çiçek fışkırmış saksılar var. Hatırlıyor musunuz? Mutlaka görmüşsünüzdür. Cennetten bir bahçeye çevrilmiştir çoğu kaptan köşkü. Bir yere gitmekten çok, hiç bir yere gitmeyecek kadar emin bir şekilde yerleşmiş gibidir kaptanlar o köşklere. Evet evet tam da öyle. Seyahatın içine yerleşmekten bahsediyorum. Yolculuğun içinde yaşamaktan... İsmi bile ne ihtişamlı olan kaptan köşkünde, çiçekleriyle, bitkileriyle beraber, hareket halinde olan gitmekte olan bir güzel gemide hiç bir yere gitmeden ve her yere gidebilen bir kaptandan bahsediyorum. Hayal bu ya.

Neyse ki güzel bir öykünün içinde olduğumuzdan, öykünün başından beri bahsettiğimiz bu araç bir büyük gemi. Ve belki inanmayacaksınız, belki korkacaksınız, belki de duymak istemeyeceksiniz söyleyeceğimi, bilemem. Ben hikayenin bu kısmında bunu söylemek zorundayım. Gemide hepimize yetecek yer var.

Ne güzel değil mi?